Bir Devletin Borç Karnesi: Osmanlı’yı Teslim Alan Düyun-u Umumiye
- Fatma Turanlı
- 6 gün önce
- 2 dakikada okunur
Tarihte bazı kurumlar vardır ki, yalnızca isimleriyle bile bir devrin acziyetini haykırır. “Düyun-u Umumiye”, yani “Genel Borçlar İdaresi” de bunlardan biridir. 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve siyasi çöküşünün sembolüdür bu kurum. Sadece mali bir yapı değil, aynı zamanda egemenliğin nasıl dış borçlara kurban verildiğinin hazin bir göstergesidir.
Osmanlı, Tanzimat’tan itibaren Batı’ya açılırken aynı zamanda Batı’dan yoğun şekilde borç almaya başlamıştı. Kırım Savaşı (1853-56) sırasında alınan ilk dış borç, kısa vadede bir çözüm gibi görünse de uzun vadede tam bir ekonomik esarete dönüştü. Zira alınan krediler üretken alanlara değil, sarayın giderlerine, savaşa ve yolsuz bürokrasiye harcandı.
1875 yılına gelindiğinde tablo artık sürdürülemezdi. Osmanlı, borçlarını ödeyemeyeceğini resmen ilan etti: “Moratoryum.” Bu duyuru, Avrupa alacaklılarını panikletti. İngiltere, Fransa, Almanya ve Avusturya gibi devletlerin sermayedarları, alacaklarını tahsil edebilmek için doğrudan bir çözüm istedi. Çözüm, 1881 yılında ilan edilen Muharrem Kararnamesi ile geldi: Düyun-u Umumiye kuruldu.
Bu kurum, sadece bir alacak takip ofisi değildi. Adeta Osmanlı maliyesinin kontrol merkezine oturtulmuş bir yabancı yönetim kurulu gibiydi. Tütün, tuz, damga vergisi, ipek ihracatı gibi gelir getirici kalemler bu idareye devredildi. Kendi memurlarını atıyor, kendi bütçesini yapıyor, devletten bağımsız hareket ediyordu. Bir anlamda “devlet içinde devlet”ti.
Düyun-u Umumiye binası bugün İstanbul'da Cağaloğlu’nda hâlâ ayakta. O ihtişamlı taş bina, Osmanlı’nın ekonomik bağımsızlığını nasıl adım adım yitirdiğinin fiziki bir hatırlatıcısıdır. Zira borç sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir prangadır. Nitekim bu yapı sayesinde Avrupalı güçler, Osmanlı’nın iç işlerine daha fazla müdahale edebilmiş, finansal baskıyı diplomatik baskıyla harmanlamıştır.
Cumhuriyet kurulduğunda bu borçlar da miras kalmıştı. Atatürk önderliğindeki genç Türkiye Cumhuriyeti, bu borçları 1954’e kadar disiplinle ödeyerek kapattı. Fakat bu hikâye, yalnızca geçmişte yaşanmış bir trajedi değil, aynı zamanda bugün bile birçok ülkenin karşı karşıya olduğu borç tuzaklarının erken bir örneğidir.
Ekonomik bağımsızlık, bir milletin gerçek egemenliğinin temelidir. Düyun-u Umumiye’yi sadece tarih kitaplarında geçen eski bir kurum değil, her neslin hafızasında tutması gereken bir uyarı olarak okumak gerekir.
Comments