top of page

Osmanlı’nın Son Büyük Krizi: 31 Mart Ayaklanması Gerçekte Neydi?

  • Yazarın fotoğrafı: Yusuf Küçükatalak
    Yusuf Küçükatalak
  • 5 gün önce
  • 2 dakikada okunur

Tarih, bazen yalnızca geçmişi değil, aynı zamanda bir toplumun yüzleşmekten kaçtığı gerçekleri de ortaya koyar. 31 Mart 1909’da patlak veren ayaklanma, sadece II. Meşrutiyet’in kırılgan doğasını değil, aynı zamanda Osmanlı'nın modernleşme sancılarının ne denli derin ve tehlikeli olduğunu da gözler önüne serer. Ancak bu olay, bir takvim tarihinden fazlasıdır; o gün, imparatorluk gericilikle son büyük hesaplaşmasına sahne olmuştur.


Ayaklanma, görünüşte bir “şeriat” talebiydi. Ancak perdenin arkasında çok daha derin hesaplar vardı. II. Abdülhamid’in tahttan indirilişini istemeyen, anayasal düzene direnen, meşrutiyetin getirdiği özgürlük havasından rahatsız olan güç odakları, sokakları kışkırtmıştı. Bu olay, sıradan halkın ya da birkaç askerî birliğin spontane tepkisi değildi; medrese çevreleriyle bazı ordu birliklerinin, özellikle Avcı Taburları’nın bilinçli şekilde manipüle edilmesinin sonucuydu.


Sokaklar “şeriat isteriz!” nidalarıyla çınlarken, gerçekte istedikleri şey modernleşmenin getirdiği hesap soran basın, özgür düşünce ve halk iradesinin geri alınmasıydı. Meclis basıldı, ilerici gazeteciler linç edildi, hükümet istifa etti. Devletin kalbinde, anayasal rejime karşı bir karşı-devrim yapılmaya çalışılıyordu.


Ancak tarih her zaman gericiliğe teslim olmaz. Selanik’ten yola çıkan ve “Hareket Ordusu” olarak bilinen birlikler, başında Mahmud Şevket Paşa, Enver Bey ve Mustafa Kemal’in olduğu kadrolarla İstanbul’a yürüdü. Bu sadece silahlı bir müdahale değil, bir medeniyet tercihiydi. Ya halkın iradesiyle güçlenen bir meşruti rejim ya da taassubun karanlığı…


31 Mart Ayaklanması bastırıldı. Ardından II. Abdülhamid tahttan indirildi. Fakat bu olay, Osmanlı’nın geç kalmış bir modernleşme hikâyesinde ne denli keskin virajlardan geçtiğini göstermesi açısından ibretliktir. Çünkü burada mesele yalnızca bir isyanı bastırmak değil, geleceğe dair hangi değerlere yaslanacağımızı seçmekti.


Bugün dönüp baktığımızda, bu ayaklanmayı sadece bir tarihî vaka olarak değil, demokrasinin ve laikliğin değerini daha iyi anlamamıza hizmet eden bir uyarı olarak görmek gerekir. Zira her toplum, modernleşmenin bedelini öder; ama bu bedeli ödemekten kaçınanlar, sonunda çok daha ağır bir fatura ile karşılaşır.

yusuf küçükatalak

Comments


Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

bottom of page