top of page

Lozan Ne Değildir?

Yazıya asıl girişi yapmadan önce Lozan Barış Antlaşması hakkında kısa bilgiler vermenin yararlı olacağını düşünüyorum. Çünkü Lozan görüşmeleri ve antlaşması, halkın genelinin fikir sahibi olduğu ancak ne yazık ki bilgi seviyesinin düşük olduğu bir konudur.


143 maddeden oluşan Lozan Barış Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış barış antlaşmasıdır. Bu antlaşma için Atatürk şunları söyler: "Lozan Konferansı umumî toplantısı 21 Aralık 1922 tarihinde yapılmıştır. Bu konferansta, Türkiye Devleti’ni İsmet Paşa hazretleri temsil etti. Trabzon mebusu Hasan Bey ve Sinop mebusu Rıza Nur Bey, İsmet Paşa’nın başkanlığındaki delege heyetini teşkil ediyorlardı. Delege heyetimiz, kasım 1922 başlarında Lozan’a gitmek üzere Ankara’dan ayrıldı. İki dönemden ibaret olup, sekiz ay devam eden Lozan Konferansı ve neticesi dünyanın bildiği bir husustur."


Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve kuruluş belgesi olarak adlandırılan bu belge kimilerine göre zafer, kimilerine göre ise mağlubiyetten başka bir şey değildir. Ancak benim değineceğim nokta ikisi de değil. I. Dünya Savaşı bitiminde savaşı kazanan devletler tarafından dikte ettirilen ve çok ağır şartlara sahip barış antlaşmaları II. Dünya Savaşı'na zemin hazırlarken, Lozan'da yapılan karşılıklı anlaşmalarla barış güvence altına alınmıştır. Bundan dolayı, savaşı bitiren antlaşmalar içinde günümüzde geçerliliğini devam ettiren tek antlaşma Lozan'dır. Bunda doğal olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün belirlediği ''Yurtta sulh, cihanda sulh'' ilkesine sadık kalınması, Lozan Antlaşması’nın hükümlerinin uygulanmasında da bu ilkeyi gözetmesinin rolü büyüktür.


Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri, Lozan Antlaşmasında da yer almıştır. Buna göre, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün oluşturan Türkiye'de yaşayan ve Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit ve aynı haklara sahip Türk ulusunu oluşturmaktadır. Antlaşmada Türkiye'de yaşayan Hıristiyan kökenli Rum ve Ermeniler ile Museviler azınlık olarak tanımlanmış; mal, mülk ve ibadet hakları güvence altına alınmıştır. Hatta günümüzde bile tartışılan birçok konu hakkındaki bilgiler antlaşma içerisinde yer almaktadır.


Şimdi gelelim asıl konumuza. Lozan Barış Antlaşması ne değildir? Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Birincisi antlaşmanın 100 yıllık olduğu yönündedir. Lozan Barış Antlaşması içerisindeki hiçbir maddede antlaşmanın 100 yıllık olduğu söylenmemektedir. Kaldı ki barış antlaşmaları, ticaret ve ateşkes antlaşmaları gibi süreli olmaz. Ne zaman savaş çıkarsa o zaman antlaşma sona erer. Yani 2023 yılında bu olacak şu olacak sözleri, lafügüzaftan ileri gitmemektedir.


İkinci olarak Lozan Barış Antlaşması’ndaki gizli maddelerin olduğudur. Antlaşmada gizli maddeler yoktur. Gizli maddeler sadece iki ülkenin taraf olduğu bazı antlaşmalarda kullanılır. Amaçları saklı olmakla beraber genel olarak diğer ülkelere karşı işbirliği için yapılmaktadır bu antlaşmalarda. Ancak Lozan’daki oturumlar açık şekilde yapılmış ve bu oturumları taraf olan veya gözlemci katılan birçok devlet yerinde izlemiştir. Bu kadar devletin takip ettiği bir oturumda kimden neyi saklayabilirsiniz? En kötü tarihçinin bile ortaya atamayacağı türden bir iddiadır bu.


Üçüncüsü, anlaşma maddelerinin kesin ve değiştirilemez oluşudur. Bu yanlıştır. Buna örnek olarak Lozan’ın imzalanmasından 13 sene sonraki boğazlarla ilgili maddenin değişmesini gösterebiliriz.


Son olarak en çok konuşulan, en çok inanılan ve uğruna binlerce tweet atılan, facebook gönderisi yapılan olayı açıklamak gerekiyor. O da Lozan Antlaşması yüzünden Türkiye’nin yeraltı zenginliklerini kullanamaması durumudur. Bu antlaşma yüzünden ülkemizin madenlerini kullanamadığı, işleyemediği ve bunun yüzünden dışa bağımlı kalındığı söylenip durur. Lozan ile ilgili en büyük yanılgı da işte budur. Çünkü Lozan Barış Antlaşması’nın 143 maddesinin hiçbirinin içerisinde yer altı kaynaklarının kullanımı ile ilgili bir yaptırım bulunmamaktadır. Bununla birlikte antlaşma imzalandıktan sonra herkesin malumu olan Maden Tetkik Enstitüsü kurularak madenler millileştirilmiştir. Okuma yazmayı öğrendikten sonra ikinci bir sayfayı okumaktan üşenip, kulaktan dolma bilgileri kendimize rehber seçmemizin en büyük sıkıntılarını işte tam burada çekiyoruz.


Çağımızda bilgiye ulaşmak bu kadar kolay olmasına rağmen, inatla bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı kendimize şiar ediniyoruz. Duyulan şeyleri kontrol etmeden, kolay yoldan güvenip sahipleniyor ve onun yılmaz savunucusu oluyoruz. Bunu önlemenin tek yolu bilginin kaynağına ulaşmak ve okumaktır. Ne demişler; okumak bir deva, anlamak bir şifadır.

bottom of page