top of page

Terörle Anlaşma Masasına Oturan Hükümetler

  • Yazarın fotoğrafı: Onur Şişman
    Onur Şişman
  • 3 gün önce
  • 3 dakikada okunur

Devletler hukukun, düzenin ve meşru otoritenin temsilcileridir. Terör örgütleri ise tam tersine, yasadışılığı, şiddeti ve kaosu kullanarak siyasi hedeflere ulaşmayı amaçlayan yapılardır. Ancak tarih boyunca bu iki zıt kutup, şaşırtıcı şekilde kimi zaman aynı masaya oturmuş, hatta çıkar ortaklığı bile kurmuştur. Peki neden? Bir devlet neden “gayrimeşru” saydığı bir örgütle pazarlık eder?


Bu sorunun buz gibi bir yanıtı var: Devletler ahlaki değil, stratejik davranır.


Tarihte birçok örnek, devletlerin terör örgütleriyle sessiz anlaşmalar yaptığını gösteriyor. 1980’lerin sonlarında İran, Lübnan’daki Hizbullah ile doğrudan ilişki kurarak bölgedeki nüfuzunu artırdı. ABD, Taliban’ı 1980’lerde Sovyetlere karşı destekledi; o dönem onlara “özgürlük savaşçıları” deniliyordu. 2000'li yıllarda ise ABD'nin Irak işgali sonrası ortaya çıkan güç boşluğunda bazı aşiret ve silahlı gruplarla geçici ateşkes ya da iş birliği yaptığı bilinmektedir.


Aynı şekilde İsrail’in 1980’lerde Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) yerine Hamas’ın güçlenmesine dolaylı olarak zemin hazırladığı, çünkü Hamas’ın FKÖ’yü dengeleyecek bir alternatif olmasını umduğu iddiaları, hala birçok araştırmacının dikkat çektiği bir örnektir. O dönemde İsrail’in iç istihbarat raporlarında Hamas’ın tehlikeli görülmediği, hatta sosyal bir hareket olarak izlendiği belirtilmiştir.


Bazı devletler, kendi topraklarındaki silahlı örgütlerle de görüşme yoluna gitmiştir. Birleşik Krallık, uzun yıllar boyunca mücadele ettiği IRA ile 1990’larda doğrudan ve dolaylı müzakereler yürütmüştür. Sonuç, 1998’deki Good Friday Anlaşması oldu. Yüzlerce cana mal olan bir sürecin sonunda, barış ancak terörist ilan edilenlerle masaya oturularak sağlandı.


Kolombiya hükümeti, 2016 yılında FARC gerillalarıyla bir barış süreci başlattı. O süreçte FARC, onlarca yıldır silahlı direniş yürüten bir örgütken, siyasi aktör olarak tanındı.


Bu örnekler, devletlerin yalnızca bastırma yolunu seçmediğini, bazen çözüm için pazarlık yoluna da başvurduğunu gösterir.


Bu tür ilişkiler çoğu zaman kamuoyundan gizlenir. Çünkü devletin meşruiyetine zarar verebilir. Halkın “bizim güvenliğimizi tehdit edenlerle nasıl masaya oturursunuz?” tepkisi, bu süreçlerin açık yürütülmesini zorlaştırır.


Ancak bir başka boyut daha var: Bu tür ilişkiler, kısa vadeli kazanımlar uğruna uzun vadeli güvenlik tehditleri yaratabilir. Bugün müzakere edilen grup, yarın daha güçlü bir tehdide dönüşebilir. Veya bir terör örgütü, devlet desteğini bir meşruluk aracına çevirebilir.


Terörle mücadele, yalnızca silahla değil, bazen diplomasiyle de yürütülür. Ama bu diplomasinin sınırları, devletin ahlaki sorumluluğuyla değil, çıkar hesaplarıyla çizilir. Bu da bizi acı bir gerçekle yüzleştirir: Devletler bazen kendi ilkelerine bile ihanet edebilir.


Türkiye, kendi tarihinde silahlı bir terör örgütüyle masaya oturmayı kamuoyunun gözü önünde ve zaman zaman da perde arkasında deneyimlemiş bir ülkedir. En çok bilinen örnek, 2009-2015 yılları arasında süren “çözüm süreci” ya da diğer adıyla “Kürt açılımı”dır.


Bu süreç, PKK ile dolaylı veya doğrudan görüşmelerin yapıldığı, silahların susması karşılığında siyasal çözüm yollarının araştırıldığı bir dönem olarak kayda geçti. Oslo Görüşmeleri olarak bilinen ilk diplomatik temaslar Norveç’te, MİT yetkilileri ile PKK temsilcileri arasında gerçekleşti. Ardından, İmralı süreci başladı: Devletin yetkilileri, örgütün lideri Abdullah Öcalan’la doğrudan cezaevinde görüşmeler yaptı.


Bu gelişmeler bir yandan “barış” umudu yaratırken, diğer yandan hem siyasi hem toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdi. Sürecin en yoğun dönemlerinde, silahlı PKK unsurlarının Türkiye sınırlarından çekilişi bizzat gözlemlendi; çözüm sürecini yönetenler, "Türkiye'de artık analar ağlamayacak" şeklinde barışçı bir dille kamuoyu oluşturmaya çalıştı.


Ancak süreç, 2015 yılında Suruç ve Ceylanpınar saldırılarının ardından sona erdi. Ardından başlayan şehir savaşları ve hendek terörü, sürecin kalıcı barışa değil, örgütün sahada mevzi kazanmasına hizmet ettiği yönünde sert eleştirilere neden oldu. Devletin “güvenlikçi politikalara” hızla geri dönmesi, bu tip süreçlerin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.


Bu yaşanmışlık, Türkiye’de önemli bir ders barındırıyor: Devletin “meşruiyet” çizgisi ile “pragmatizm” arasında kurmaya çalıştığı köprü, her zaman ayakta kalmayabilir.


Türkiye örneği şunu gösteriyor: Devletler, silahlı örgütlerle yalnızca yenemediklerinde değil, bazen daha büyük çatışmaları engellemek için de masaya oturur. Ancak bu görüşmeler şeffaf yürütülmediğinde ya da siyasi hesaplara kurban edildiğinde, sürecin bedelini çoğu zaman halk öder.


Tarihte olduğu gibi bugün de devletler, gerektiğinde en sert şekilde mücadele ettikleri aktörlerle masaya oturabiliyor. Buna ne mutlak bir zayıflık ne de mutlak bir zafer gözüyle bakılmamalıdır. Bu; zamanın, şartların ve çıkarların şekillendirdiği bir stratejidir. Ancak burada kritik soru şudur: Bu strateji, toplumsal barışı mı getirir, yoksa yeni bir çatışmanın fitilini mi ateşler?


Zira özellikle Türkiye örneğinde görüldüğü gibi, bu tür süreçler zamanla sadece silahların susması değil, meşruiyet tartışmaları, kimlik siyasetleri ve bölgesel özerklik arayışları ile birleşebilir. Masaya oturan taraflar, yalnızca silah bırakmayı değil, yeni bir anayasa, yeni bir yönetim modeli, hatta fiilen bir devlet yapılanması talep etmeye başlayabilir. O noktada, mesele artık barış değil; siyasi hesaplaşma ve ülkenin toprak bütünlüğü üzerinde bir pazarlık haline gelir.


Devletin birliği ile terörle uzlaşma arasında çizilecek çizgi, ne kadar belirsizse, ortaya çıkacak ayrılık da o kadar derin olur. Bu yüzden geçmişte olduğu gibi bugün de şu soruyu sormak gerekir: Barış adına atılan adımlar, yarının bölünme ihtimaline mi zemin hazırlıyor?



1 Comment


Emre Mıcık
3 gün önce

Son yaşanan gelişmeler ışığında kişisel düşüncem iktidardakilerin , iktadarda kalmak için kendilerine halk tarafından verilmiş olan tek adam yetkisini ülkenin yararı için değil kişisel emelleri doğrultusunda kullanamasıdır…

Like

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

bottom of page