top of page

Bir Milletin En Hüzünlü Perşembesi: 10 Kasım 1938

  • Yazarın fotoğrafı: Editör
    Editör
  • 3 gün önce
  • 4 dakikada okunur

Takvim yaprakları 10 Kasım'ı gösterdiğinde, Türkiye için zaman farklı bir anlam kazanır. Bu tarih, yalnızca bir takvim günü değil, modern bir ulusun kurucusuna olan bağlılığının, sevgisinin ve minnetinin topluca ifade edildiği kolektif bir hafıza anıdır. 10 Kasım 1938, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumduğu gündür. Ancak bu tarih, bir "son" olarak değil, onun fikirlerinin ve mirasının her zamankinden daha güçlü bir şekilde yaşatılmaya başlandığı bir "anma" ve "anlama" günü olarak tarihe geçmiştir.


Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk'ün sağlık sorunları aslında 1937 yılının sonlarına doğru belirtiler göstermeye başlamıştı. Yoğun devlet işleri, aralıksız çalışmaları ve ülkenin geleceği için giriştiği projeler, sağlığını ciddi şekilde etkilemişti. 1938 yılının başlarında, Yalova'daki bir ziyaret sırasında yaşadığı rahatsızlık üzerine yapılan tetkikler, acı gerçeği ortaya çıkardı: Atatürk'e, o dönemde tedavisi oldukça zor olan siroz teşhisi konulmuştu.


Bu teşhise rağmen, Atatürk'ün önceliği hiçbir zaman kendi sağlığı olmadı. Hastalığının ciddiyetini bilmesine rağmen, "Hatay Meselesi" gibi ulusal davalarla bizzat ilgilenmeye devam etti. Mersin ve Adana'ya yaptığı geziler, hastalığına rağmen vatan toprağı için son bir gayret gösterdiğinin kanıtıydı. Durumunun ağırlaşması üzerine, Fransa'dan ünlü doktor Noel Fissinger davet edildi. Doktorların tüm tavsiyeleri "mutlak istirahat" yönündeydi. Ancak o, Dolmabahçe Sarayı'ndaki odasında bile devlet evraklarını incelemeye, ülkenin gidişatını takip etmeye çalıştı. 1938 yılının sonbaharı, hem Atatürk için acı dolu bir bekleyiş hem de tüm ülke için endişeli bir sükunet içinde geçti.


Hatay Anavatan'a katıldıktan sonra, kutlamalar sırasında.
Hatay Anavatan'a katıldıktan sonra, kutlamalar sırasında.

Hastalıkla geçen ayların ardından, 8 Kasım 1938'de Atatürk ağır bir komaya girdi. İki gün boyunca tüm Türkiye, radyo başında ve gazetelerde gelecek iyi bir haberi bekledi. Ancak 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı, saatler 09:05'i (dokuzu beş geçe) gösterdiğinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin kalbi durdu.


Atatürk hasta yatağında, Dolmabahçe, 1938
Atatürk hasta yatağında, Dolmabahçe, 1938

Atatürk'ün tedavi gördüğü Dolmabahçe Sarayı'ndaki 71 numaralı odada, doktorları Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Dr. Refik Saydam ve diğer hekimlerin tüm müdahalelerine rağmen, büyük lider ebediyete intikal etti. O anda odada bulunan saatin 09:05'te durdurulduğu rivayet edilir. Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'ın gözyaşları içinde hazırladığı resmi tebliğ, kısa sürede tüm ülkeye ve dünyaya yayıldı: "Reisicumhur Atatürk, 10 İkinciteşrin (Kasım) 1938 Perşembe sabahı saat dokuzu beş geçe, büyük bir milletin ve beşeriyetin matemleri arasında terk-i hayat eylemişlerdir."


O günden bu yana her 10 Kasım'da, saat tam 09:05'te Türkiye'de hayat durur. Bu, bir kanun veya zorunlulukla değil, tamamen toplumsal bir reflekse dönüşmüş bir saygı duruşudur. O an çalan sirenler, bir felaketi değil, bir milletin atasına olan vefa borcunu ve sevgisini haykırır.


Trafikteki şoförler kontak kapatıp araçlarından iner, yolda yürüyen vatandaşlar durur, fabrikalardaki işçiler makinelerini susturur ve öğrenciler okullarında ayağa kalkar. İki dakika boyunca tüm ülke, derin bir sessizlik içinde, o anı ve o büyük kaybı yeniden hisseder. Bu kolektif eylem, Atatürk'ün sadece bedenen aramızdan ayrıldığını, ancak fikirlerinin ve manevi varlığının bu topraklarda ne kadar güçlü bir şekilde yaşadığını gösteren en dokunaklı anlardan biridir.


Dünya Liderleri ve Basını Gözünden "Atatürk"


Atatürk'ün vefatı, sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada derin bir yankı uyandırdı. O'nun sadece bir ulusun kurtarıcısı değil, aynı zamanda sömürge altındaki tüm mazlum milletler için bir ilham kaynağı ve çağdaşı olan devlet adamları için de saygıdeğer bir lider olduğu, vefatının ardından yazılanlarda açıkça görülüyordu.


İngiltere Başbakanı Winston Churchill: "Savaşta Türkiye'yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Milletini yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır."


Fransız Gazetesi Le Temps: "Atatürk, yalnız kendi yurdunun tarihini değil, aynı zamanda Avrupa'nın da tarihini değiştirmiştir. O'nun ölümüyle, Avrupa'nın bir köşesinde bir denge unsuru kaybolmuştur."


Alman Basını: "Atatürk, eskiyen ve köhnemiş bir imparatorluktan, taze bir güçle yaşayan, modern bir Türkiye yaratmıştır."


Cenaze törenine katılan yabancı devletlerin sayısız temsilcisi ve askeri birlikleri, onun uluslararası alandaki saygınlığının bir göstergesiydi.


Ebediyete Uğurlanış: İstanbul'dan Ankara'ya Yolculuk


Atatürk'ün cenaze töreni, bir ulusun kurucusuna nasıl veda ettiğini gösteren, tarihe kazınan bir süreçti. Dolmabahçe Sarayı'nda (16-18 Kasım) Türk bayrağına sarılı naaşı, Dolmabahçe Sarayı'ndaki tören salonunda bir katafalk üzerine konuldu. Üç gün boyunca on binlerce insan, gözyaşları içinde son görevlerini yapmak için O'nun önünden saygıyla geçti.


Atatürk'ün naaşı 16 Kasım Çarşamba günü Dolmabahçe Sarayı'nın muayede salonunda üzeri Türk bayrağına sarılmış şekilde katafalka konuldu ve Başbakan Celal Bayarın eşliğinde saygı geçişi başladı.
Atatürk'ün naaşı 16 Kasım Çarşamba günü Dolmabahçe Sarayı'nın muayede salonunda üzeri Türk bayrağına sarılmış şekilde katafalka konuldu ve Başbakan Celal Bayarın eşliğinde saygı geçişi başladı.

19 Kasım'da, naaşı Dolmabahçe'den alınarak, top arabasıyla Sarayburnu'na getirildi. Burada, Kurtuluş Savaşı'nın simgelerinden biri olan Yavuz Zırhlısı'na nakledildi. İstanbul Boğazı'nda, donanmanın ve yabancı gemilerin eşlik ettiği hüzünlü bir geçişle İzmit'e doğru yola çıktı.


Atatürk'ün naaşı Sarayburnu'nda.
Atatürk'ün naaşı Sarayburnu'nda.

19 Kasım'da İzmit'ten özel bir trene alınan naaşı, yol boyunca istasyonlarda toplanan binlerce vatandaşın gözyaşları ve ağıtları eşliğinde Ankara'ya doğru ilerledi.


Atatürk'ün naaşı, 19 Kasım 1938 Cumartesi günü sabahı Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya tarafından cenaze namazının kılınmasının ardından 12 generalin omuzunda sarayın dış kapısına çıkarıldı.
Atatürk'ün naaşı, 19 Kasım 1938 Cumartesi günü sabahı Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya tarafından cenaze namazının kılınmasının ardından 12 generalin omuzunda sarayın dış kapısına çıkarıldı.

Ankara Garı'nda devlet erkanı tarafından karşılanan cenaze, 21 Kasım'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin önündeki katafalka konularak milletvekillerinin ve halkın ziyaretine açıldı.

Atatürk’ün naaşı Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka konuldu.
Atatürk’ün naaşı Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka konuldu.

Atatürk için, başkenti Ankara'da, "Rasattepe" (şimdiki Anıttepe) mevkiinde kalıcı bir anıt mezar yapılması kararlaştırılmıştı. Ancak bu anıtın (Anıtkabir) inşası yıllar sürecekti. Bu nedenle, 21 Kasım 1938'de yapılan büyük cenaze töreninin ardından, Atatürk'ün naaşı, Anıtkabir tamamlanana kadar Ankara Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine defnedildi. Naaşı, tam 15 yıl boyunca Etnografya Müzesi'nde, ulusunun kalbinde bekledi.


Anıtkabir'in inşasının tamamlanmasının ardından, Atatürk'ün vefatının 15. yıl dönümünde, 10 Kasım 1953'te, naaşı Etnografya Müzesi'nden alındı. Milyonların katıldığı görkemli ve bir o kadar da hüzünlü bir törenle, kurduğu Cumhuriyet'in başkentini seyreden ebedi istirahatgahı Anıtkabir'e nakledildi. O gün, Türkiye için bir yas günü olduğu kadar, O'na layık bir anıtı tamamlamanın da gurur günüydü.


Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'de.
Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'de.

10 Kasım, Türkiye Cumhuriyeti için resmi bir tatil değildir. Bu bilinçli bir tercihtir. Atatürk, "Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir" sözüyle, asıl olanın bedensel varlığı değil, fikirsel mirası olduğunu vurgulamıştır.


Bu nedenle 10 Kasım, bir yas günü olmaktan çok, onun "en büyük eserim" dediği Cumhuriyete, bilime, akla, laikliğe ve tam bağımsızlığa olan bağlılığı tazelediğimiz bir "anlama" günüdür. Tarih blogları için 10 Kasım, sadece bir liderin ölümünü değil, bir ulusun O'nun fikirleri etrafında nasıl kenetlendiğini ve bu fikirlerin bir ulusu nasıl geleceğe taşıdığını incelemek için eşsiz bir fırsattır.

 
 
 

Yorumlar


Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

bottom of page