Bükreş Antlaşması’nın Gizli Hesapları
- Yusuf Küçükatalak
- 1 gün önce
- 2 dakikada okunur
20.yüzyılın başı, Osmanlı İmparatorluğu’nun “hasta adam” yaftasını artık taşımakta zorlandığı, sınırlarının hızla daraldığı bir dönemdi. 1912-1913 yıllarında yaşanan Balkan Savaşları, bu gerilemenin en dramatik halkalarından birini oluşturdu. Osmanlı, önce Balkan ittifakının saldırısıyla büyük bir yenilgiye uğradı; ardından fırsatı değerlendiren Bulgaristan, eski müttefikleriyle çatışmaya girerek İkinci Balkan Savaşı’nı başlattı. İşte 10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş Antlaşması, bu karmaşık savaşın final perdesiydi.

Antlaşma, doğrudan Osmanlı ile değil, İkinci Balkan Savaşı’na taraf olan Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan arasında imzalandı. Fakat sonuçları, İstanbul’u yakından ilgilendirdi. Çünkü Osmanlı, bu kargaşadan faydalanarak Edirne ve Kırklareli’ni geri aldı. Enver Paşa’nın “Edirne Fatihi” unvanını aldığı bu hamle, Osmanlı’nın Balkanlardaki son ciddi kazanımı oldu.
Bükreş Antlaşması ile Bulgaristan ağır toprak kayıplarına uğradı. Dobruca bölgesini Romanya’ya; Makedonya’nın büyük kısmını Sırbistan ve Yunanistan’a bırakmak zorunda kaldı. Böylece Balkan dengeleri yeniden kuruldu, ancak bu yeni düzenin ömrü kısa olacaktı. Çünkü sadece bir yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı patlayacak ve Balkanlar bir kez daha savaşın geçiş yolu hâline gelecekti.
Osmanlı açısından bakıldığında, Bükreş Antlaşması “zafer” değil, bir nefes arasıydı. Edirne’nin geri alınması, hem halkın moralini yükseltti hem de hükümetin itibarını kısmen toparladı. Ancak gerçekte, Balkan coğrafyasındaki nüfuz kaybı telafi edilemez boyuttaydı. Arnavutluk bağımsızlığını kazanmış, Batı Trakya’dan tamamen çekilinmişti.
Bu antlaşma, Osmanlı diplomasisinin ne kadar fırsat kollayan bir refleks geliştirdiğini de gösterir. Savaş meydanında kaybedilenleri diplomatik boşluklarda geri alma çabası, geç dönem Osmanlı siyasetinin belirgin özelliklerinden biridir. Yine de bu çaba, imparatorluğu kurtarmaya yetmedi.
Bugün Bükreş Antlaşması’na baktığımızda, sadece bir sınır değişikliği metni değil; büyük güçlerin birbirini zayıflatmasının, küçük devletlerin ise masadan pay kapma mücadelesinin belgesi olduğunu görürüz. Osmanlı, bu masada doğrudan oturmasa da, perdenin gerisinden yaptığı hamleyle tarihe son Balkan zaferini yazdırmıştır.
コメント